8 Temmuz 2012 Pazar




REÇETEM

Doktorun karıma verdiği ilaçları yazan hemşire
reçetenin ad - soyad kısmını doldururken farkettim
reçetenin kalbime yazıldığını.

Birol Coşkun

19 Mart 2012 Pazartesi

KAPILAR

           Hepimiz en az bir kez çıkmışızdır bir kapıdan, dönmemek üzere. Bu bazen bir baba ocağı, bazen asker ocağı, bazen de yalancı bir sevgilinin yalancı kapısıdır, aslında hiç girilmemiş olan.

         
          Yıllar sonra her nasılsa bir kez de olsa geçersek o kapının karşısına, vay be diye derin bir soluk alıp,  siyah beyaz bir film tadında düşleriz yaşadıklarımızı, yaşamadıklarımızı,acılarımızı,sevinçlerimizi, hayallerimizi, ısdıraplarımızı.  Keşkeyle başlayan cümlelerimiz vardır iyikiyle biten,  bizi çoğu zaman teselli eden.


           Yaptıklarımız değil yapamadıklarımızdır, başardıklarımız değil başarısızlıklarımızdır firar sebebimiz.

           "Özgürlük bu kapıdan çıkmakla başlar ve başlayan her şeyin bittiği gibi elbette biter"

         

         

         
          Perdenin kenarından davetsizce giren ışık hüzmeleri hafiften aydınlatırken salonu, karanlık koridordan belli belirsiz görünen sokak kapısından dönmemecesine bir kaçış planlıyorsun. Seni burada tutan aslında sadece sonsuz korkuların.

          Haklısın hemde çok haklı. Ne kadar çok seviyorsan o kadar korkarsın hayattan.
           Ama bu, pişmanlıklarının yapamadıklarından, yaşayamadıklarından kaynaklandığı gerçeğini değiştirmezki.

         
         


          Kapalı kapılarım vardı bazen istesemde açılmayan,açılamayan ve hatta yaklaşılamayan. Pencerelerimdi tek dostum gören gözlere açık.

          Uzaklarda çok uzaklarda küçük bir orman evinde yanan sarı ve bir o kadar sıcak ışıktı hayallerim sadece. Çayını içerken görmüştüm perdesinin kenarından tanımadığım dostu.
         

          Yeni ışıklar arıyor gözlerim...


          Bütün hayatımız dediğimiz şey başka bir yaşamın rüyası olmasın diyorum kendi kendime.

          Şöyle bir kendimden geçivermişim diyordur ölen cocuk diğer tarafta.
          Yoksa nasıl açıklanır çocuk ölümleri.

          Kabus gördüm yine " Bütün kapılarım yandı hayallerimle."






UNUTULMUŞ

Büyük sözlerim yoktu dilimde,
Öylece baktım usulca resmine,
biliyorum,
tepside kalmış fazladan bir çay gibiyim,
dumanı sönmüş, soğumuş
kendi halinde

18 Mart 2012 Pazar

MALDİVLER

           Üçyüzbin civarında nüfusuyla yüzlerce adacıktan oluşan, balıkçılık ve turizm geliriyle geçinen, Hint okyanusunda ufak bir müslüman ülkesi Maldivler

         İstanbul'dan Abu dabi ye THY uçağı ile 4 saat süren bir yolculuk, Abu dabi hava limanında altı saat bekleyiş ve ardından Ethiad hava yolları ile maldivlere üç saat elli dakika süren uçuş insanı bir hayli hırpalıyor.  Neyse ki rezervasyon yaptırdığımız Paradise resort & spa otelimize transfer sürat teknesiyle sadece onbeş dakika sürdü.



          Doğal güzellik: Cennetten bir köşe desem en ufak bir abartıya yer vermemiş olurum diye düşünüyorum.
          İnanın ki ; Tanrı burada cömertliğini sonuna kadar göstermiş. 
          Hindistan cevizlerinden oluşan inanılmaz güzel bir bitki ötüsü, okyanus sularının nazikçe okşadığı bembeyaz kumsaldan oluşan sahiliyle burası tam bir cennet adası.        
          Seyahat esnasında deniz malzemeleri unutulmamalı; zira sadece bir metre derinlikte dahi yüzlerce deniz canlısıyla okyanusun bütün güzelliklerini burada görmek, hatta fotoğraflamak mümkün.

         

           Yemekler; Hint mutfağından etkilenen maldiv yemeklerinin, damak tadı olarak bize uyduğunu söyleyemiyorum.
         
          Pastahane ürünleri ile tropikal meyveler tek kelime ile mükemmel.
        
          İstakoz da dahil her türlü deniz ürünlerini ala  carte restaurantlarında bulmak mümkün.        





          Turlar ve fiyatlar: Başkent Male turu, Gece ve gündüz balık avlama turları, Deniz uçağıyla 15 dakikalık gezi turu, Balıkçı adası turları mevcut olmakla birlikte fiyatları genelde 45 dolardan başlayarak 95 dolara kadar çıkmakta.

          Otellerde 1.5 litrelik su fiyatı 3.5 dolar, Meşrubatlar 4 dolar, Visky vb. sert içkiler (4cl sek) 5 dolar, Kokteyller 8 dolar, Şaraplar 20 -120 dolar, Şampanyalar 150 - 500 dolar arasında. (Ülkeye alkol sokmak yasak olsada her otelde bulmak mümkün.)


         

          Adalarda eğlence, animasyon: Akşamları disco ve barlarda çalan çok hafif bir dinleti müziği var. 


          Konaklama: Okyanusun üzerinde konumlandırılmış su vilları harika olmakla birlikte adadaki beach villaları fiyat olarak daha uygun ve bence manzara olarak çok daha güzel.



5 Ocak 2012 Perşembe

KARADUT

Bir zamanlar birbirlerine âşık iki genç vardı.
Kızın adı Tispe, delikanlının ki, Piremus idi.

Yan yana evlerde otururlardı; birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine âşıktılar. Aileleri bu aşka karşıydı. Ama onlar, bu derin sevgiden vazgeçemiyorlardı. Bir gece, gizlice ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe, ağaca Piremus'tan önce varmıştı. Uzaktan ağzından kanlar akan kocaman bir aslan gördü. Korktu; hemen yakındaki bir mağaraya saklandı. Ama koşarken boynundaki eşarbı düşürmüştü. O sırada Piremus geldi. Kocaman aslan, biricik sevgilisi Tispe'nin eşarbını parçalıyordu. Tispe'nin öldüğünü düşündü; onsuz yaşayamazdı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Cansız bedeni kanlar içinde yere düştü. Tispe korkusunu yendi; mağaradan çıktı. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle karşı karşıya geldi. Piremus'un cansız bedeni yerdeydi; elinde Tispe'nin düşürdüğü eşarbını tutuyordu. Piremus'un, kendisinin öldüğünü sanıp, canına kıydığını anladı. Bir an bile düşünmeden hançeri alıp göğsüne sapladı. Ölüm bile onları ayıramadı. Bedeni, Piremus'un vücudunun üzerine düştü.

Ve Tanrı, o yüce aşkı ölümsüzleştirmek amacıyla, bu çiftin buluştuğu ağacı onlara adadı. Piremus'un kanını bu ağacın meyvelerine, Tispe'nin gözyaşlarını ise, ağacın yapraklarına verdi. O günden beri, karadut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini (Piremus'un kan lekesini), dut ağacının yaprakları (Tispe'nin gözyaşları) temizler...

Bilir misiniz, karadutun lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alıp ovuşturursanız, o lekenin çıktığını görürsünüz.

4 Ocak 2012 Çarşamba

AŞK ÜZERİNE..... ACEMİCE

Yapılamayacak çılgınlığın, aşılamayacak engelin olmadığı en güzel sarhoşluk halidir belki de aşk.

Bakma biçimidir aşk perde inmiş gözlerle,
O kusursuz sevgiliye.

Hangi mevsimdir aşk acaba ?
İlkbahar mı?...
Her şeyin başlangıcı, her yerden güzellikler fışkıran.

Yoksa yaz mı?
Hiç bitmeyecekmiş gibi devam eden…
Ya da dört mevsim midir aşk hüzünlendiren bir kış’ la biten?

“Aşkın panzehiri daha çılgın, bir o kadar da umursamaz yeni bir aşktır çoğu zaman.”

“BEĞENDİĞİNİZ BEDENLERE HAYALİNİZDEKİ RUHLARI KOYUP AŞK SANIYORSUNUZ.”
Shakespare

3 Ocak 2012 Salı

KISKANIYORUM

Hani derler ya "hayatımı anlatsam roman olur." Doğrudur aslında, adam gibi düzgünce yazabilsen en kralından bir roman olur uzunuyla kısasıyla tüm hayatlar. Ve kim yazmak istemez ki hayatının romanını...
"BÜTÜN İNSANLARIN HAYATINI BİR ROMAN OLARAK DÜŞÜNDÜĞÜNDE, TANRININ KÜTÜPHANESİNİ KISKANMAMAK İÇTEN DEĞİL."